15 Ocak 2011 Cumartesi

Paris: geldim , gezdim, yedim , içtim... yine gelirim...

3.gün- 26 Aralık 2010

Paris'te yeni bir sabah... Noel bitti ama bu sefer de pazar günü olduğu için dükkanlar kapalı. Bu bana garip bir mutluluk veriyor. Bu sokaklar sakin olduğunda daha keyifli sanki. Sanki boş bir film seti gibi. Ama biliyorum ki bu uzun sürmeyecek birazdan kendimi kalabalık turistik mekanların ortasında bulacağım.
Kaldığımız bölge sabahları çok sessiz. Galata'nın sabahları gibi şehri dinleyebiliyorsunuz. İki adımda Notre Dame'ın ihtişamlı silüetine ulaşabiliyorsunuz. Biz Notre Dame'in hemen güneyinde St Michel bulvarının Seine Nehri'ne paralel sokaklarından biri olan Saint Severin caddesinde sevimli bir otelde kalıyoruz.
Hotel Europe Saint-Severin
38-40 Rue Saint Severin, 75005 Paris
Yılbaşı dönemi için çok da iyi bir fiyata ayarladık. 2 kişilik oda kişi başı 50 Euro. Banyosu yenilenmiş, temiz bir otel. Odalar, lobi ve koridorlar küçük ama zaten kimin umurunda, metroya yakın ve hatta gece yarısı son metroyu kaçırsan bile şehrin her yerinden yürüme mesafesinde diyebilirim. Ya da her saatte taksi bulabiliyorsun. Şehrin merkezinde en fazla 15 Euro ödersiniz.
Otelden çıkmadan önce resepsiyonistten bize akşam için Joel Robuchon'da yer ayırtmasını rica ediyoruz. Yanımızda arıyor ama malesef 3 Ocak'a kadar yer yok! Nasıl olur, listemde olan bir restoran ve biz yemek yiyemeyecek miyiz?
Tabi ki hayır! Otelden çıkıp sessiz Saint Germain bulvarından yürüyerek Rue de Montalembert'teki L'Atelier de Joel Robuchon'a ulaşıyoruz. Dükkan henüz kapalı, içeride öğlen için hazırlık yapıyorlar. Kapıyı hayret edilecek derecede nazik bir görevli açıyor. İsim vermeyeceğim çünkü söz verdim bir de üzerine yakışıklı! Pes etmeden bir süre ısrarlarımıza devam ettik ve akşam 9 için 2 kişilik yerimiz ayrıldı. Kimse duymasın dedi sakın siz de söylemeyin lütfen... Ah ah neyseki Kavaklıdere kimliğimi söylemeden yer ayarladık yani.
Şimdi gönül rahatlığı ile Paris sokaklarını arşınlayabilir ve planladığımız güzel kahvaltıya kavuşabiliriz.



Gerard-Mulot
76 Rue de Seine, Paris
 Gerard Mulot
76 Rue de Seine 75006 Paris

25 yıl önce Bayan ve Bay Gerard Mulot'nun kurduğu bu pastane sabahları kapısında kuyruk olanlardan. Fransa'nın pastanelerinin, fırınlarının methini duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum. Bunun sebebini de araştırmadan duramadım. Sonunda tüm sorularım beni tek bir cevaba ulaştırdı: Beurre! (tereyağı) Tüm dünya tarafından en iyi olarak kabul edilen ve Fransa'nın Normandiya ve Charentes-Poitou bölgelerinde yapılan tereyağı AOC(Appelation d'Origine Controlee) sistemine bile sahip.
Burada yedikleriniz, korktuğunuz, sağlıksız diye bildiğiniz bu hayvansal besin hakkındaki tüm düşüncelerinizi değiştirecek. Sadece çok lezzetli olması değil , biraz araştırdığınızda doğal tereyağının tahmin ettiğiniz gibi sağlıksız olmaması.
Gerard Mulot, tereyağının ve tecrübenin etkisi ile en iyilerden biri.
Normalde herkes birşeyler alıp çıkıyor bu dükkandan ama biz arkada bulunan 4 sandalyeden birine oturmayı hedefledik. Ben yine farklı bir şey denemek için rastgele içinde peynir de olan birşey seçtim. Tourte Poireaux -Fromage Chevre (Pırasa ve Keçi peynirli turta)  ve bir de Feuillete Jambon-Gruyere... (çok ince kat kat yufkalardan yapılmış jambon ve gravyerli bir çeşit börek) ve tadı damağımda kaldı... Bu sefer tatlı yemedim ama vitrinde yanında küçük tüp içinde frambuaz sosu olan bezelerde de aklım kaldı.
Fransızların soğuk ve kibirli tarafını burada da gördük. Biz aldıklarımızın yanına birer fincan da kahve almıştık ki , bizden sonra gelen turistlere yoğun oldukları için kahve veremeyeceklerini söylediler. Tamam içerisi kalabalık ama topu topu 4 sandalye var ve oturacak olan toplam 4 kişiyiz zaten. Bunun üzerine aldığım yiyecekleri mikrodalgada ısıttırabilir miyim sizce? 10 dakika bekleyerek evet.
Gerard-Mulot vitrininden... 

Pont Royal, Paris
Yine de keyfimiz yerinde Pont Royal üzerinden Place Vendome'a doğru yürümeye başladık.
Tarihin içinde yürüyorsunuz. Tüm dokular korunmuş, sonradan yapılan binaların, eklemelerin hepsi eskiyle uyum içinde , gözünüze batmıyor.Kıskanıyorsunuz, imreniyorsunuz, burada olduğunuz için sevinirken İstanbul için sızlanıyorsunuz. Son yıllarda İstanbul'daki değişimi, gelişimi düşünüyorum. Güzel ama bunun bir grup insanla değil bu şehirde yaşayan herkesin vizyonu ve çabası ile olacağını bilmek gerek. 
Biz bunları düşünürken Paris'te projeler bitmiyor. 2012'ye kadar şehir merkezinin tamamen trafiğe kapatılacağını duydum ve o halini görmek için de sabırsızlanıyorum.  Bisikletle tüm şehri dolaşabileceğim güzel bir ilkbahar gününü hayal edebiliyorum.




Place Vendome, Paris
Hayal gibi bir meydanın önündeyim şimdi:
Place Vendome, 75001 Paris

Fransa tarihinde büyük bir önemi olan 8 köşeli ve devlet dairelerini içeren saraylarla kaplı bu meydanın inşası XIV. Louis emriyle 1687'de başlamış ve 1699'da tamamlanmış. Günümüze kadar ortasındaki heykel/sütun birçok siyasi olayla değişmiş. Son olarak Napolyon sütunu 1873'te dikilmiş ve günümüze kadar gelmiş. Yandaki fotoğrafı meydanın ortasından sarayların bir bölümünü göreceğiniz şekilde çektim. Bu devasa meydanı kadraja oturtmak da oldukça zor zaten. Kuşbakışı haritadan incelemenizi tavsiye ederim.
Bu şaşalı meydan mücevhercileri ve Lady Diana'nın son gecesini geçirdiği Ritz oteli ile günümüzde hem dünya sosyetesinin hem de soyguncuların uğrak yeri... Hikayesi de filmlere konu oluyor tahmin edeceğiniz gibi.

Sola doğru dönerek Madeleine meydanına doğru yürüyoruz. Bu meydanı Levon'un önerileri içinde okurken küçük bir detay dikkatimi çekmişti. " Bir öğleden sonranı Madeleine'e ayır mutlaka. Çok güzel bir kilise, içi bildiğin kalıpların dışında, zaten dışarıdan da Roma tapınağına benziyor. Ama oraya kilise için değil gırtlak için gideceksin...gırtlak için gideceksin...gırtlak için gideceksin..." kulaklarımda hala çınlıyor !
Tavsiyelere uydum ve kiliseyi gezip Academie Nationale de Musique binasını da gezdikten sonra gurme keşfine başladım. İşte önerilerim:   
  1. Lavinia, 3 Boulevard de la Madeleine 75001 Paris  www.lavinia.fr  : Paris'in hatırı sayılır kavlarından biri. Üst katında ise istediğin her şarabı açtırıp yanında şarküteri tabağı alabileceğin bir bistrosu var.

  2. Fauchon, 26 Place Madeleine 75008 Paris http://www.fauchon.fr/  : Bir süre önce İstanbul'da City's AVM'de açılacağı haberleri ile gündeme gelen gurme ve şarküteri markası önce ürünlerinin paketleri ile gönlünüzü çalıyor. Renkler , uyum ve mağaza düzenlemesi görülmeye değer. Elbette ürünleri de... Mutlaka çaylarını, hardallarını, çikolatalarını deneyin. Ama malesef Türkiye'ye gelişi ile ilgili henüz bir netlik yok.
  3. Hediard,  21 Place Madeleine 75008 Paris http://www.hediard.fr/  : Kırmızı çay kutuları, kırmızı kapaklı reçel ve hardal kavanozları... Eğer siz de benim gibi kaliteli ürünlerin muhteşem sunumlarına ve paketlerine vuruluyorsanız bölgede bir tam gün geçirebilirsiniz.
  4. Maison de la Truffe, 19 Place Madeleine 75008 Parishttp://www.maison-de-la-truffe.com/  : Trüf! Ya nefret edersin ya da benim gibi bayılırsın... Değeri altını neredeyse geçen bu mantar çeşidi yetiştiği toprağın çeşidine göre şekil alabiliyor. Ağaç kökleri arasında yetişen, su ve tuzlarla beslenen trüfün keskin aroması tüketilirken çok dikkatli olunması gerekiyor. Miktarı ve ne ile beraber sunulduğu çok önemli. Fransa'da fois gras (kaz ciğeri patesi) ile denemenizi tavsiye ederim... Bunun için özel degustasyon menülerinin de olduğu Maison de la Truffe'ü (Trüf Evi) deneyebilirsiniz.
  5. Senderens , 9 Place Madeleine 75008 Paris http://www.senderens.fr/ : Alain Senderens'ten önceki yazımda bahsetmiştim. 3 yıldızı istemeyip geri veren ve ardından biraz daha rahat ulaşılabilir bir mekan yaratmak isteyen bu yetenekli adamın mekanına mutlaka gidin. Menüden ne seçerseniz seçin yanında önerdikleri şarabı deneyin ve mutlaka soslarına ve baharatlarına dikkat edin.
Madeleine'den ayrılmak zor oldu ama yazdığım tüm mekanları bir günde gezemedim. Fakat Paris seyahatimin  devamında burası oldukça uğradığım bir destinasyon oldu.

Günün diğer yarısında ilk durağımız Pompidou Ulusal Sanat ve Kültür Merkezi oldu.
Amacımız aslında Opera Bastille'e yürüyerek Kuğu Gölü Balesi için bilet bulmaktı ama Pompidou'nun önünden geçerken dayanamadık kendimizi bir anda içeride buluverdik.
Centre Pompidou
http://www.centrepompidou.fr/

1 Aralık'ta “De Stijl ve Piet Mondrian” üzerine açılan sergi ile başladık gezimize. 1917'de  Hollanda'da başlayan De Stijl akımından retrospektiflerle bu akımın en tanınmış temsilcilerinden biri olan Piet Mondrian'ı bir arada ele alan sergi 21 Mart'a kadar devam edecek. Form ve renkleri basite indirgeyen , siyah , beyaz ve ana renklerden oluşan ve sadece yatay ve dikey çizgi formlarını kullanan bu akımı anlamak için gayet tatmin edici bir sergi olmuş.

Georges @Centre Pompidou, Paris

Theo van Doesburg ve Cornelis van Eesteren'in de içinde olduğu  bu akımın önemli mimarlarının 100'den fazla eserini görebilirsiniz.
Her yerde damağımıza da hitap eden bir nokta elbetteki buluyoruz. Bir kadeh şarap molası vermek gerek. Pompidou'nun en üst katında Georges'un girişteki küçük rahatsız koltuklarına oturuyoruz. Yemek almayacağımız için masaya geçemiyoruz. Bir kadeh Sauternes'imi yudumlarkenyorgunluğumu buraya bıraktım.
Yeni bir enerji ile artık yola devam...







Opera Bastille, Paris
 Büyük pişmanlık... Çok büyük...
Nasıl oldu da Kuğu Gölü Balesi biletimi Paris'e gelmeden önce organize etmedim ki!
1963'te Rudolf Nureyev'in Margot Fonteyn ile Champs Elysees Tiyatrosu'ndaki Kuğu Gölü performansını defalarca DVD'den izledikten sonra Nureyev'in kareografisini yaptığı bu gösteriyi Bastille Operası'nda izlemek unutulmaz olurdu. 

Bu üzüntümü biraz hafifletecek olan akşam yemeğimiz için tekrar Saint Germain'e dönüyoruz. Saat 9 olmadan Joel Robuchon'un kapısındayız.
L'Atelier de Joel Robuchon (2 Michelin yıldızı)
5 Rue de Montalembert 75007 Paris
http://www.joel-robuchon.net/

Adamımız bizi hemen tanıyor ve içeri buyur ediyor. Restoranın ortasında bulunan 20 kişilik barda yerimizi alıyoruz. Açık mutfağın etrafına kurulan bu bar çıkan her tabağı görme şansı veriyor. Ayrıca Michelin yıldızlı bir restoranda olmanın verdiği baskıyı hafifleten bir samimiyet oluyor ortamda. Baskı tamamen bu kadar güzel yemek içinden hangisini seçmeliyim. Ya aklım öbüründe kalırsa! Tabi ki bu kadar abartılacak bir durum değil. Sadece bu akşam da güzel bir yemek yiyecek olmanın mutluluğu ve şımarıklığı bu.
Joel Robuchon 1945 Fransa doğumlu, tüm dünyada 9 farklı şehirde 14 restoranı var ve bu restoranların toplamda 26 Michelin yıldızı var. Farklı dillerde de baskısı yapılan toplam 6 yemek kitabı olan şefimiz aynı zamanda Larousse Gastronomique'in güncel baskısının yayın komitesinde yer alıyor. Fransızca bilmiyorsanız menüden birşey seçmek için kesinlikle yardıma ihtiyacınız var. Bizim yemek ve şarap siparişimizi vermemiz yarım saat sürdü. Sonunda degustasyon menüsünden bir başlangıç seçtim; Patlıcan  (L'Aubergine, confite en mille-feuille a la mozzarella et au basilic) Ana yemek olarak da  dana yanağı (La boeuf, en tournedos au poivre noir de Malabar) doğru bir karardı. Yanına da sommelier'mizin önerisi ile 2008 Bourgogne-Hautes Cotes de Nuits "CuveeDR" (Domaine David Duband) söyledik.
Ama bu gecenin süprizi yemeğin ortalarındayken yanımıza oturan aile oldu. 10-14 yaşlarında 3 çocuğu olan bu aile Joel Robuchon deneyimimizi her anlamda bir şölene çevirdi. Yarattıkları gürültü ve sesten şaşkınlığımız sürerken çok konuşkan ve kendine güvenen baba etrafındaki herkesi ailesine katmak istermişçesine etrafa laf atıyordu. Yanıbaşında oturanlar olarak biz de bu muhabbetten payımızı aldık. Ama muhabbeten daha önemlisi babanın menüden seçtiği herşeyden bize de ikram etmesi oldu. Sanki yemekleri kendi pişiriyormuş gibi tadıp yorum yapmamızı-harika dememizi- bekliyordu. Bu mekanda hatırı sayılır bir aile olduklarını , menüde olmayan tatların bile sunulması ile anladık.
Yemeğimizi özel bir tatlı ile bitirdik: La Sphere au chocolat et a la Poire William. İnce bir çikolata küresinin içine gizlenmiş armut ve krokanlı dondurma...Resimde gördüğünüz gibi çikolata küresinin üzerine sıcak çikolata dökülerek eritiliyor ve içinden tatlımız çıkıyor. Voila! Yanında da bir kadeh Banyuls Galateo... Bon appetit!
Ve bunun üzerine fazla söze gerek yok, sessiz Paris sokaklarında yürüyerek geceyi bitiriyoruz.

Svgler
T

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder